İskoçya'nın başkenti ve en büyük ikinci şehri, viski üretiminin kalbi, Birleşik Krallığın kuzeyindeki tarih dolu yer : Edinburgh.
İskoçya'da Birleşik Krallık vizesi uygulanıyor, ayrı bir vize prosedürü yok. Bu nedenle genellikle İngiltere'ye yapılan gezi sırasında veya vize bitmeden bir kez daha yurt dışına çıkmak isteyen turistler tarafından ikinci rota olarak tercih ediliyor. İngiltere gezisi ve Birleşik Krallık vizesi için gerekli olabilecek bilgilere şu adresten ulaşılabilir.
Edinburgh, ülkenin Glasgow'dan sonraki en büyük ikinci şehri ve başkenti. Buraya Türkiye üzerinden aktarmasız uçuşlarla yaklaşık 4 saatlik bir süre sonrasında varılıyor (İngiltere üzerinden gelinmesi durumunda uçakla 75 dakika, trenle 5 saat 45 dakika, otobüsle 8 saat civarı süren yolculuğun ardından şehre varmak mümkün). Şehrin tek havaalanı EDI'de temin edilebilecek ya da uçakta dağıtılan landing card'ın doldurulup pasaport kontrolü sırasında görevliye teslim edilmesinin ardından şehrin merkezine otobüs, tramvay ve taksilerle ulaşılabiliyor. Tramvayla 5,5 pound'a yaklaşık yarım saatte, otobüsle (100 numaralı hat. Geceleri N22) 4,5 pound'a yine aynı sürede merkez olarak kabul edilebilecek West End durağında inilebilir. Tramvay ve otobüs biletleri gidiş-dönüş olarak alınırsa indirimli oluyor (tramvay 8.5, otobüs 7.5 pound).
Edinburgh'un tarihi bir geçmişi var. Bu tarih şehirdeki yapılarıyla da kendini belli ediyor. Şehrin merkezi iki ana bölgeden oluşuyor: Old Town ve New Town. West End durağında inince New Town bölgesine, Princes Street adı verilen meşhur caddesine çıkılıyor.
Princes Caddesi üzerinde çok sayıda alışveriş dükkanları ve kafeler bulunuyor
NEW TOWN
Princes Caddesi üzerinde geniş yeşilliklere sahip Princes Street bahçeleri görünüyor. Bahçe, Royal Scottish Academy ve Scottish National Gallery binalarıyla bölünüyor. Royal Scottish Academy, 18. yüzyıldan günümüze İskoç çağdaş sanat eserlerinin sergilendiği ve satıldığı bir müze. Girişi ücretsiz. Hemen yanında, girişi yine ücretsiz olan Scottish National Gallery yer alıyor. Burada rönesanstan günümüze İskoç güzel sanatlarına ait eserler görülebilir. Bu iki tarihi yapı, The Mound adı verilen suni tepe üzerinde bulunuyor. Bu tepe, New Town ile Old Town'ı birbirine kısa yoldan bağlıyor.
Royal Scottish Academy önünden Princes Street bahçelerinin bir kısmı. Sol tarafta Princes Caddesi ve yol üzerindeki Scott Monument ve arka tarafta Balmoral Hotel'in saat kulesi. Kulenin saati, yolcular bu bölgedeki istasyondan kalkan trenlerini kaçırmasın diye birkaç dakika ileriye ayarlanmış
Princes Caddesi üzerindeki en dikkat çekici yapı Scott Monument. İskoç yazar ve şair Sir Walter Scott'ın anısına yapılmış. Anıt üzerinde kendi eserlerindeki karakterlerden ve önemli İskoç halk kahramanlarından oluşan, gözle görülebilir 64 adet figür kabartması yer alıyor. Bu figürler ünlü İskoç heykeltıraşlar tarafından yapılmış. Anıtın ortasında ise köpeği ile birlikte oturan Scott heykeli bulunuyor. Anıtın 287 basamaklı tepesine çıkıp şehrin manzarasını izlemek 5 pound. Tepede ayrıca bir adet müze odası bulunuyor.
Sir Walter Scott'ın eserleri yüzyıllar geçmesine rağmen halen dünya çapında büyük üne sahip. Anıtın hemen yanındaki şehrin merkezi tren istasyonu, aynı isimle yazdığı romana ithafen Waverley olarak adlandırılmış (istasyonun önündeki cadde de Waverley Caddesi). Ayrıca İskoç bankaların kendi paralarını basabilmelerine devam edebilmeleri için verdiği mücadelenin (bir dergide yayınladığı Malachi Malagrowther yazılarının) başarılı olmasının anısına Sir Walter Scott'ın resmi Bank of Scotland tarafından basılan tüm İskoç pound'larında yer alıyor.
Princes caddesi İskoç Ulusal Arşivleri binası ile sona eriyor. Burada üçe ayrılan yolda Leith Street, şehrin en uzun caddelerinden Leith Walk'un başlangıcı sayılıyor. Leith Walk, vakit bulup da yürünmesi gereken caddelerden. Princes Caddesi uzantısı A1 yolu olarak geçiyor. 660 kilometre uzunluğundaki bu yol, Edinburgh'u Londra'ya bağlayan, Birleşik Krallığın en uzun yolu. Üçüncü kol ise North Bridge üzerinden New Town'ı Old Town'a bağlıyor.
A1'in başlangıcında tarihi Old Calton Burial Ground mezarlığı yer alıyor. Burada filozof David Hume, ressam David Allan, bilim adamı John Playfair gibi ünlü İskoçların mezarı bulunuyor. Karşısındaki yeşil tepe, şehrin en meşhur bölgelerinden Calton Hill.
Calton Hill'in arka tarafındaki Regent Gardens'dan Nelson Monument ve National Monument of Scotland görünümü
Calton Hill, Edinburgh'a tepeden bakabilmek için tercih edilebilecek ücretsiz bir nokta. Şehrin tanıtım afişlerinde genellikle burası gösteriliyor. En dikkat çeken yapısı meydanın ortasındaki İskoç Ulusal Anıtı (National Monument of Scotland), Napolyon Savaşları sırasında yaşamını yitiren asker ve denizciler anısına dikilmiş. Şehrin tarihi gözlemevi, İskoç filozof Dugald Stewart anısına dikilen Dugald Stewart Monument, Fransız ve İspanyol donanmaları ile İspanya'da yapılan Trafalgar Deniz Muhaberesi'ndeki üstün başarısını onurlandırmak için Amiral Horatio Nelson anısına dikilmiş Nelson Monument, tepedeki diğer önemli yapılar.
Nelson Anıtı'nın tepesindeki yuvarlak saat topu dikkat çeker. Bu top, zamanında limana yakın gemilerin saatlerini ayarlaması için, yanındaki gözlemevinden kurulan bir mekanizma ile öğlen saat 1'de tepede olacak şekilde inşa edilmiş. Günümüzde halen manuel olarak çalıştırılıyor.
New Town sınırları içerisinde Princes Caddesi haricinde önemli birkaç cadde daha bulunuyor: George St. kavşaklarındaki heykeller ve Queen St. yanındaki Queen Street Bahçeleri de görülebilecek yerlerden. New Town'da gezilebilecek bir diğer yer Royal Botanic Garden. Park, Kuzey Denizi'ne dokülen Leith nehrinin diğer kısmında yer alıyor. Girişi ücretsiz.
Botanik Park'ta sadece seralar ücretli
OLD TOWN
Şehrin en çok turist ağırlayan yeri olan Edinburgh Kalesi, Old Town'da, Castle Rock adlı volkanik tepe üzerine kurulu, şehre yüksekten bakan ünlü bir kale. İngiltere ve İskoçya arasındaki çoğu çatışma burada gerçekleşmiş. Kaleye hakim olmak, şehre ve dolayısıyla İskoçya'ya hükmetmek adına önemli bir basamak olduğundan kale tarih boyunca kuşatmalara maruz kalmış. Bir süre savaş esirlerinin hapsedildiği yer olarak kullanıldıktan sonra çeşitli düzenlemelerden geçerek günümüzdeki halini almış.
Kalenin içerisinde Ulusal Savaş Müzesi, savaş hapishaneleri, şehrin ayakta kalabilen en eski yapısı St Margaret's Chapel, eskiden kraliyet ailesinin ikamet ettiği ve günümüzde kraliyet ailesine ait çeşitli mücevherlerin sergilendiği Royal Palace, eskiden kraliyet toplantılarının ana mekanı olan ve günümüzde zırh ve savaş aletleri ile donatılmış Great Hall ziyaret edilebilecek yerlerden. Kalede ayrıca limandaki gemilerin saatlerini ayarlamak için kullanılan (bu görevi Nelson Anıtı'nın tepesindeki toptan devralan) ve saat 13.00'de ateşlenen One O'Clock Gun yer alıyor.
Edinburgh Kalesi'nden şehir manzarası. Kalenin sol kısmında One O'Clock Gun görünüyor. Kale, kış sezonunda 9.30-17.00, yazın ise 9.30-18.00 saatleri arasında gezilebiliyor (kapanıştan 1 saat önce girişler sonlanıyor). Giriş ücreti yetişkinler için 16,5 pound
Edinburgh Kalesi'nin çıkışında ziyaretçilerin ilgisini çeken iki mekan bulunuyor: İskoç viski tarihinin anlatılıp tadım etkinliklerinin düzenlendiği, içerisinde restoran ve içki mağazası da bulunan Scotch Whisky Experience binası ve daha çok çocuklara yönelik, çeşitli ilüzyonların gösterildiği Camera Obscura and World of Illusions binası vakti olanların ziyaret edebileceği yerler.
Kalenin önünden başlayan uzun cadde Royal Mile olarak adlandırılıyor. Burası, Lawnmarket, High Street, Canongate ve Abbey Strand Caddelerinden oluşan, Holyroodhouse Sarayı'nda sonlanan şehrin en turistik caddesi. Yol üzerinde, ihtişamlı kulesiyle dikkat çeken St. Giles Katedrali (High Kirk of Edinburgh), 12. yüzyılda şehrin koruyucu azizi Giles anısına yapılmış. İçeriye giriş ücretsiz. Günümüzde burada çeşitli konserler de düzenleniyor. Katedral önündeki Parlemento Meydanı'nda 5. Buccleuch Dükü Walter Francis Montagu Douglas Scott'a ait heykel, katedralin diğer ucunda ünlü İskoç filozof ve ekonomist Adam Smith heykeli bulunuyor.
Parlemento Meydanı'ndan kilisenin ve dük heykelinin görünümü. Sol taraftaki Royal Mile günün her saati kalabalık
Buccleuch Dükü heykelinin hemen yanında yere, kalp şekilli taşlara tüküren insanlar göze çarpabilir. Buraya Heart of Midlothian deniyor. Bölgenin eskiden vergi toplama ofisi ve sonrasında kötü koşullara sahip bir hapishane girişi olduğu söyleniyor. Şehir halkı buradan geçtiklerinde yapılan uygulamalara olan tepkilerini göstermek için yere tükürüp geçerlermiş. Günümüzde de bu gelenek devam etmekte.
The Writer's Museum, Museum of Childhood, The People's Story ve Museum of Edinburgh müzeleri, İskoç Protestanlığının öncüsü John Knox'un evi ve çok sayıda alışveriş dükkanı da cadde üzerinde gezilebilecek yerlerden. Royal Mile'ın öteki ucunda İskoçya Parlemento Binası ve Birleşik Krallık kraliçesinin İskoçya'da konakladığı Holyrood Sarayı (Palace of Holyroodhouse) yer alıyor. Sarayın bölgesinde odalar, koleksiyonlar, eski manastır kalıntıları, bahçeler gezilebiliyor. Girişi ücretli, yaklaşık 12 pound. Bölgedeki diğer bir turistik yer, oldukça geniş alana ve yüksek tepelere sahip Holyrood Parkı. Volkanik tepelerinin en yüksek noktası Arthur's Seat olarak biliniyor. Burası, şehir manzarasının seyredilebildiği en güzel yerlerden biri. Parkta ayrıca St. Anthony's Chapel kalıntıları ve göller bulunuyor.
Arthur's Seat'e parkın girişinden patikalardan ya da merdivenleri kullanarak ulaşılabiliyor. Burada havanın nispeten daha rüzgarlı olduğunu belirtmekte fayda var
Şehrin diğer bir yeşil alan parkı The Meadows, Grassmarket meydanının biraz aşağısında bulunuyor. Yol üzerinde Greyfriars Kirkyard mezarlığı, National Museum of Scotland müzesi ve Edinbugh Ünversitesi de ziyaret edilebilir.
TURLAR
Edinburgh merkezi yürüyerek 2 günde gezilecek bir yer. Daha uzun vakti olanlar genellikle şehrin kuzey kısmına doğru düzenlenen günübirlik turlara katılıyor. Biletler Princes Caddesi üzerindeki kafelerden veya Waverley istasyonunun üst kısmındaki Tourist Information Center'dan ayarlanabiliyor (bu merkezden kafelerdeki turlara göre daha fazla alternatif bulunabiliyor). Turlar bazen kafelerin önünden, genellikle ise Royal Mile'da St. Giles Katedrali'nin önünden başlıyor. Fiyatlar tur içeriğine (farklı firmalar benzer turlarda başka duraklama noktaları ekleyebiliyor) göre değişiyor ve sadece yolculuğu kapsıyor, kale girişleri, yemek ve diğer etkinlikler için ek ücret ödemek gerekiyor (turlar bu ek hizmetler için bazen indirimli bilet sağlayabiliyor). Bazı örnek turlar şöyle:
Highlands; Loch Ness & Glen Coe turu en popüler rota. 08.00'da kalkış, 20.30'da dönüş şeklinde gerçekleşiyor. Ücreti yaklaşık 45 pound. Ülkenin kuzey batısına doğru yapılan bu yolculukta Kilmahog köyü ilk mola yeri. Burada yiyecek - hediyelik eşya alışverişi yapıp Highland sığırları izlenebiliyor. Ardından turun asıl kısmı Loch Ness gölü gezisi başlıyor. Loch Ness, İskoçya'nın ikinci en derin (birincisi Loch Morar) ve ikinci en geniş (birincisi Loch Lomond) gölü. 14 pound ek ücretle gölde 1 saatlik tekne gezisi de ayarlanabiliyor (ek bir ücret daha vererek kıyıda bulunan Urquhart Kalesi kalıntıları da gezilebiliyor).
Loch Ness'i meşhur yapan ise gölde yaşadığı iddia edilen Nessie adı verilen efsanevi göl canavarı
Gölün ardından kuzeyde Highland'in merkezi olarak kabul edilen Inverness'a varılıp dönüş yolunda volkanik dağlarla eşsiz bir manzaraya sahip Glen Coe adlı vadide duraklanıyor. Burası Highlander, Skyfall ve Harry Potter and the Prisoner of Azkaban filmlerinde de geçen bir yer. Tur boyunca İskoçya'da çekilmiş filmlere ait diğer lokasyonların da yakınlarından geçilebiliyor : Outlander (Doune Kalesi) ve Braveheart (Glen Nevis) bunlardan bazıları.
Stirling Kalesi & Loch Lomond & Glengoyne Distillery turu, İskoçya'nın en ünlü kalelerinden birini ziyaret etmek ve viski imalatını yerinde gözlemlemek için tercih edilebilecek bir tur. Ücreti yaklaşık 42 pound. 9.15'de başlayıp 18.15'te sona eriyor. Kaleye giriş için ekstra 14,5 pound ödemek gerekiyor (bazı turlar ile 1-2 pound indirimli bilet alınabiliyor). Burada geçirilecek yaklaşık 2 saat içinde müzeler, tarihi odalar, kalenin eski mutfağı, bahçeler gezilebiliyor.
Stirling Kalesi, İskoçya'nın eski kraliçesi Mary Stuart'ın taç giydiği, Stuart Hanedanı'nın ikamet ettiği ve İskoç Bağımsızlık Mücadelesi'nde önemli bir yere sahip kale
Kaleden, yaklaşık 5 kilometre uzaklıktaki William Wallace Ulusal Anıtı gözlenebiliyor. Ülkenin İngiliz egemenliğinden kurtulması için verdiği mücadele ile tarihe kazınmış olan ulusal halk kahramanı William Wallace için dikilen anıt, tur kapsamı dışında kalıyor. Wallace önderliğinde kazanılan başarıların anlatıldığı galeri, Wallace'a ait olduğu iddia edilen kılıç ve 246 basamaklı tepeden Stirling şehri manzarasını görmek için buraya uğranabilir. Edinburgh merkezinden saat başı kalkan otobüsler ve trenler buraya yakın bir noktada duruyor.
Kale turundan sonra 1 saatlik yemek molası veriliyor, ardından yeşilliklerin arasında geniş Loch Lomond gölüne varılıyor. Burada da 1 saat kadar doğa gezisinin ardından turun son kısmı olan viski imalatanesi gezisi başlıyor. Turların anlaşmalı olduğu bir fabrikaya varılıyor ve burada yaklaşık 8 pound'luk giriş ücreti ödenerek İskoç içkisine ait üretim - tadım etkinliğine katılınıyor.
Turlar fabrikalarla anlaşmalı olduğundan giriş ücretinde indirim uygulanabiliyor. Fabrikalar dış etkenlerden olabildiğinde uzak saf su kullanmaları sebebiyle genellikle doğal bölgelerin içerisinde bulunuyor
Viski üretimi 5 adımdan oluşuyor : malt hale getirme, mayşeleme, fermantasyon, damıtma ve dinlendirme. Viskinin ana maddesi tahıllar. Bunun için İskoçya'da çoğunlukla arpa kullanılıyor. Bunun haricinde mısır, buğday, çavdar, yulaf gibi diğer tahıllar da kullanılabiliyor. Temel olay, tahılların içerisindeki nişastanın şekere dönüşmesini sağlamak. Bunun için tahıl birkaç gün su içinde bekletilerek şişirilip ardından çimlendiriliyor. Yaklaşık bir hafta süren bu işlemin ardından fırınlarda kurutma işlemi uygulanarak çimlendirme durduruluyor. Tahılın bu haline malt deniyor. Kurutma sırasında fırınlarda kömür olarak turba kullanılırsa viskiye sinen bir kömür kokusu içeceğe ayrı bir lezzet katacaktır.
Kurutulmuş arpa öğütülüp özel tanklarda sıcak suya sokuluyor, karıştırılarak lapa haline getiriliyor. Sıcak suya sokma işlemi farklı derecelerde üç kez tekrarlanıyor. Bu işlemler ile arpa içerisindeki nişastadaki parçalanmış şekerler dibe çöküyor Bu işlem mayşeleme olarak adlandırılıyor. Dipteki şekerli yapıya 'wort' deniyor. Artan kısımlar hayvanlara yem olarak veriliyor. Üçüncü işlemdeki su ise diğer arpanın ilk suyuna ekleniyor.
Oluşan wort ayrı tanklara alınarak içerisine maya katılıp kimyasal reaksiyonlar oluşması sağlanıyor. Birkaç gün sonunda fermantasyon işlemi sona ererek düşük yüzdeli alkol elde edilmiş olur. Bu alkol bira yapımında da kullanılabiliyor.
Oluşan düşük yüzdeli alkol, imbik adı verilen kazanlara aktarılıyor ve iki aşamalı damıtma işlemi uygulanarak alkolün yüzdesi yükseltiliyor. Wash still imbiğinde %35 orana sahip alkol (low wine olarak biliniyor), spirit still imbiğinden sonra %70 orana sahip oluyor. İskoç viskisi spirit still imbiğinde genellikle 2 kez, İrlanda viskilerinde 3 kez damıtılıyor. Günümüzde coffey still adı verilen imbikler sayesinde çok daha seri üretim yapılıyor.
Elde edilen yüksek dereceli, berrak görünümlü alkol, meşe fıçılarına dolduruluyor ve dinlendirmeye bırakılıyor (yaşlandırılıyor). Bu fıçılarda en az 3 sene bekletildikten sonra, sulandırılıp derecesinin en az %40 olacak şekilde düşürülmesinin ardından şişelenerek viski üretimi tamamlanıyor (Cask Strength denen viskilerde su ile yumuşatma yapılmıyor). Alkolün bekleme süresi ve konulduğu fıçı, tadında büyük öneme sahip. Daha önce şarap, rom gibi başka içeceklerin tutulduğu fıçılar kullanılarak farklı aromalı viskiler elde edilebiliyor. İçi yakılmış fıçıda beklemesi de aromayı etkiliyor. Yaşlandırma işlemi tek fıçıda yapılabileceği gibi bir süre sonra başka fıçıya aktarılıp dinlendirilmeye devam edilebiliyor. Viskilerin tutulduğu fıçılar Amerika veya Avrupa'da üretilen meşe odunundan yapılıyor ve imalatında çivi ve yapıştırıcı gibi maddeler bulunmuyor. Sadece dış kısmı metalle tutturuluyor. Kaynak suyun saflığı, damıtmada kullanılan imbiğin şekli, katılan mayanın tipi de viski tadını etkileyen etkenler.
Viski, içeriği bakımından 3 türdür : single malt (%100 arpa maltı), grain (bir miktarı arpa, kalanı diğer tahıllar) ve blended (malt+malt veya malt+grain viskilerin karışımı). Single malt viskilerin, içerisine buz katılmadan, istenirse birkaç damla su ilave edilerek (tadını daha net alabilmek için) içilmesi öneriliyor.
Viskinin rengi, içinde bulunduğu fıçıya ve yıla göre değişiyor. Dinlenme süresinde viskinin her yıl %2-3 oranında (sıcak iklimlerde daha fazla) kısmı buharlaşıyor. Bu kayıp miktara angels' share (meleklerin payı) deniyor
GENEL BİLGİLER
İskoçya, GMT+0 diliminde yer alıyor. Para birimi pound (ağırlık birimi ile karıştırılmaması için British Pound veya pound sterling olarak da kullanılabiliyor). Trafik soldan akıyor. Prizleri üçlü, Türk tipi fişler ikili kombinasyonlarda çalışabiliyor. Tek biniş otobüs ücreti 1,5 pound, gün boyu ise 4 pound. Biletler otobüs içerisinde temin edilebiliyor. Şehir merkezinden havaalanına dönmek için en ideal yol, Waverley Köprüsü'nden kalkan 100 numaralı otobüsler. Yolculuk yaklaşık 30-40 dakika sürüyor.
Doğranmış sakatatların koyun midesine doldurularak yapılan haggis ünlü bir İskoç yemeği. Birçok restoranda bulmak mümkün. Fudge denen sütlü şekerlemesi de çoğu mağazadan temin edilebiliyor. Kahvaltı için İngiliz kahvaltısı denenebilir. Koyu kek görünümlü black pudding'in domuz bağırsağı ve kanından yapıldığını belirtmek gerek. Daha ekonomik kahvaltı için marketlerden kruvasan, meyve ve kek tarzı yiyecekler alınabilir. Merkezde çokça bulunan Sainsbury's alışveriş merkezleri içerik olarak zengin.
Royal Mile'a yakın Victoria Caddesi üzerinde ve devamındaki Grassmarket bölgesinde çok sayıda restoran bulunuyor. Biraz aşağıda Greyfriars Bobby's bar şehrin en popüler barlarından. Burası adını, sahibi John Gray'in ölümünden sonra her gün mezarını ziyaret eden köpekten alıyor. Barın önünde bu köpeğin heykeli bulunuyor. Köpek ve sahibi, buranın karşısındaki Greyfriars Kirkyard mezarlığına gömülmüş.
İskoç erkekleri törenlerde ve bazı özel günlerde kilt adı verilen etek benzeri bir kıyafet giyiyor. Kiltin tarihi 16. yüzyıla kadar uzanıyor. Bu dönemde ava çıkan erkekler ve Highland askerleri diz kapaklarına kadar uzanan atkı takmaktalarmış. Daha sonraları bu ek parça yerine giyimi daha rahat olan tek bir kıyafet olarak giymeye başlamışlar. Royal Mile üzerinde kilt giyen ve gayda çalan sokak sanatçıları göze çarpacaktır.
Ellerinize sağlık. Çok yararlı bilgiler var.
YanıtlaSil