Birleşik Krallığın ve lokomotifi İngiltere'nin başkenti, Avrupa'nın en kalabalık yerleşim yeri, yağmuru bol, yeşili bol, tarihi şehir: Londra.
Londra vizesi başvuru süreci çok karışık değil ancak biraz uğraştırıcı. Şu adresteki adımları tamamlamak gerekiyor. Form doldurma sırasında kredi kartı ile dolar cinsinden ödemeyi (2015 yılı için 133$) yapıp, başvuru yapılacak yerin seçilmesi gerekiyor. İstanbul'da belgeler Profilo AVM'nin yanındaki Teleperformance adlı şirkete teslim ediliyor. Mümkün olan tüm evrakların getirilmesi öneriliyor. Bu belgelerin İngilizce olması zorunlu değil. Sadece ziyaret amacını ve süresini içeren niyet yazısının İngilizce yazılmış olması yeterli. Randevu gününde belgeleri görevliye verip fotoğraf çekiminin ardından işlem tamamlanıyor. Belgelerin çoğunu kullanmayıp iade ediyorlar. 1 hafta gibi bir süre sonunda da vize sonuçlanmış oluyor. Pasaport, vize merkezinden teslim alınıyor. Şu blogda vize süreci hakkında neredeyse tüm soruların cevabı bulunuyor.
Londra'nın birden fazla uluslararası havaalanı var. Türkiye'den Gatwick, Heathrow ve Stansted Havaalanları'na uçuş bulunuyor. Bu havaalanlarından merkeze ulaşım için otobüsler ve trenler kullanılmakta. İstanbul'dan yaklaşık olarak 3 saat 40 dakikada Londra'ya ulaşılıyor. Uçakta verilen landing card'lara kişisel bilgiler, uçuş bilgileri ve kalınacak yer bilgilerini yazıp pasaport kontrolünde görevliye teslim etmek gerekiyor. Ülkeden çıkışta ise ayrıca bir pasaport kontrolü yapılmıyor.
Stansted Havaalanı'ndan Liverpool St. durağına gidiş - dönüş 32 pound'a tren bileti alınabilir. 45 dakikalık bir yolculuğun ardından Liverpool St. durağında inerek metro hattına aktarma yapılabiliyor.
Toplu taşıma ücretlendirmesi için Londra içten dışa çeşitli zone'lara ayrılmış. (şu pdf'ten detaylı incelenebilir) Gezilecek yerler genellikle zone 1-3 aralığında. 1 haftalık toplu taşıma kartı için metro istasyonlarındaki görevlilere 1-3 zone aralığına 37.7 pound ödemek gerekiyor. Bir adet vesikalık fotoğraf verilerek travelcard adlı karton bilet teslim alınıyor. Vesikalık fotoğraf yoksa 5 pound depozito ücreti daha vererek travelcard özelliğindeki oyster card alınabilir. Oyster card, ülkemizdeki şehir kartları gibi dokunmatik geçiş sağlıyor. Travelcard ise kartın turnikedeki göze sokulup işlenmesinin ardından geri alınıyor. Bu işlem metro çıkışlarında da tekrarlanıyor. Bilet okutmasının kolaylığı bakımından oyster card daha kullanışlı gelebilir. Daha kısa süreli gezilerde oyster card günlük ücretlerde daha ekonomiktir.
Metro ile şehrin en merkezi yerlerine gidilebiliyor. Bunlardan ilki Trafalgar Meydanı. Meydan, ismini Fransız ve İspanyol donanmaları ile İspanya'da yapılan Trafalgar Deniz Muhaberesi'nden almış. Bu savaştan az sayıda kayıp vererek üstünlükle ayrılan orduya ithafen bu meydana isim verilmiş. Meydanın tam ortasında da savaştaki Amiral Nelson'un anıtı (Nelson's Column) bulunmakta. Anıtın altında, savaştaki meşhur sinyali "England expects that every man will do his duty" yazısı göze çarpmaktadır. National Galley'nin hemen önünde bulunan bu meydan, birçok insan tarafından dinlenme ve buluşma noktası olarak kullanılıyor.
Meydana, buranın daha önceki ismi olan Charing Cross metro istasyonu'nda inerek ulaşılabilir
Meydanın karşısındaki Whitehall Caddesi'nden dümdüz ilerleyince sağda yeşil alan Parlamento Meydanı, solda meşhur Big Ben saat kulesi ve Westminster Sarayı (Parlamento Binası) görünecektir. Birçok protesto ve gösterilere ev sahipliği yapan bu meydanda Winston Churchill, Abraham Lincoln, Mahatma Gandhi, Nelson Mandela gibi ünlü isimlerin heykelleri yer almaktadır.
Parlamento Meydanı, Londra'daki ilk trafik ışıklarının bulunduğu yer olarak da ünlüdür
Günümüzde halen İngiltere'nin parlamento binası olarak kullanılmakta olan Westminster Sarayı, meydan ile Thames nehri arasındaki konumuyla, Big Ben ve Victoria kuleleri ile şehrin en ilgi çeken yapıları arasında yer almaktadır. Sarayın içi, parlamento tatilleri zamanında turist ziyaretine açıktır. İngiliz vatandaşları ise faaliyet süresinde de burayı ziyaret edebilmektedirler. Sarayın yanında Westminster metro durağı da bulunmaktadır.
Sarayın bir tarafında Victoria kulesi, diğer tarafında Elizabeth kulesi yer alır. Büyük yangından sonra yeniden inşa edilen sarayın King's Tower kulesine, İngilizlerin sevilen kraliçesi 2. Victoria'nın ismi verilmiş. Günümüzde bu kulede parlamento arşivleri tutulmaktadır. Eski adıyla The Clock Tower olarak bilinen Queen Elizabeth II saat kulesi, Londra'nın sembol yapıları arasındadır. Görevdeki 60. yılını dolduran Kraliçe II. Elizabeth'ı onurlandırmak için bu isim verilmiş olsa da kule halen en büyük çanın ismi olan Big Ben olarak tanınmaktadır. Kuleleri ziyaret turistler için mümkün değildir. İngiliz vatandaşları için ise katı kurallar vardır.
Westminster Sarayı, Thames nehri üzerindeki Westminster Köprüsü'nden net olarak görülebilmektedir
Parlamento Meydanı'nda Westminster Abbey ve St Margarets Church kiliseleri de görülmesi gereken yerler arasındadır. Londra fotoğraflarının vazgeçilmez karelerinden ünlü telefon kulübesi ve arkada Big Ben manzarası da bu meydandan çekilmektedir.
Londra'nın diğer önemli yapısı, İngiliz kraliyet ailesinin evi Buckingham Sarayı'dır. Buraya, Trafalgar Meydanı'ndan Admiralty Kemeri (Admiralty Arch) altındaki ağaçlı The Mall caddesini yürüyerek ulaşılabilir. Saray, Buckingham Dükü için inşa edilmiş, uzunca bir süre özel mülk olarak kullanılmış, daha sonra Kraliçe Victoria'nın taşınması ile kraliyet ailesinin yaşadığı yer olarak tarihteki önemine kavuşmuş. Sarayın önünde, kendisine ithafen dikilmiş Victoria Anıtı bulunur. Saray, günümüzde çeşitli balo ve törenlerin düzenlendiği, başbakanın göreve atandığı yer olarak da kullanılmaktadır. (Kraliyet ailesi buranın haricinde daha batıda Windsor Kalesi ve İskoçya'daki Holyrood Sarayı'nda ikamet etmektedir.)
Sarayın diğer bir özelliği ise buranın kraliyet ordusu nöbet değişimlerinin yapıldığı yerlerden biri olmasıdır. Nöbet değişimi Buckingham Sarayı, St James’s Palace ve Wellington Barracks (Kışla) arasında gerçekleşen bir törendir. Kış sezonunda iki günde bir, diğer zamanlarda her gün, saat 11.00 gibi başlar, 12.00'ye kadar sürer. Saray önündeki tören en çok ilgi çekenidir. Gösterilerin çok sık yapılmasına rağmen her gün kalabalık bir izleyicisi bulunmaktadır. Bu nedenle iyi bir yerden izlemek için başlangıçtan en az yarım saat önce bölgede yer almak gerekmektedir.
Törende kabaca şunlar olur : 11.00'de St James’s Palace'daki mevcut nöbetçilerden oluşan birlik, The Mall caddesi üzerinden bando eşliğiyle saraya gelir. Bu sırada, saraydaki mevcut nöbetçiler avluya gelerek sıraya geçer. Saat 11.15 gibi, St James’s Palace nöbetçileri, güney kapıdan saraya giriş yapar, saray nöbetçilerinin yanında sıradaki yerlerini alırlar. Yeni nöbetçiler Wellington Kışlası'ndan gelmektedir. Kışlada 11.10 gibi toplanan askerler, saraya doğru marşlar eşliğinde yol alır. 11.30 gibi sarayın kuzey kapısından giriş yaparak avludaki mevcut nöbetçilerin tam karşısına geçerler. Eski ve yeni nöbetçilerin bandoları sırayla marşlarını çalarken saray nöbetçileri ile yeni gelen askerlerin bir kısmı arasında nöbet değişimi gerçekleşir. Ardından tüm eski nöbetçiler Wellington Kışlası'na yola koyulur. Sarayın yeni nöbetçileri görev yerlerine geçer, kalan yeni nöbetçiler de The Mall caddesi üzerinden St James’s Palace'daki görev bölgelerine geçer. Bu süre içerisinde kraliyet bireyleri sarayda bulunuyor ise saraydan kraliyet sancağı dalgalanır. Bandolar her zaman olmayabilir. Programa şu adresten, nöbet değişim günlerine şu adresten bakılabilir. Sarayın içi, yaz ayarında ziyarete açıktır.
Şehrin diğer bir tarihi yapısı Londra Kulesi (Tower of London) adlı kaledir. Başlangıçta Normandiya Dükü William tarafından bir kale olarak yaptırılan bu yapı, daha sonra etrafına hendek ve çeşitli kulelerin eklenmesi ile büyük bir kompleks olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Thames nehrinin kenarındaki bu kale çeşitli dönemlerde balo ve törenlere ev sahipliği yapmış, çeşitli dönemlerde ise savaş esirlerinin tutulduğu, işkence gördüğü ve idam edildiği zindan olarak kullanılmış.
Kalenin yanında, Thames Nehri üzerinde iki adet kulesiyle ve açılabilir yapısıyla meşhur, Londra'nın tarihi köprüsü Tower Bridge yer alır. Thames Nehri'nin iki yakasındaki ticareti hızlandırmak, aynı zamanda nehir trafiğini engellememek için tasarlanan köprü, adını yanındaki kaleden almıştır. Köprü yaya trafiğine açıktır. 9 pound ücret ödenerek tepesinden şehir manzarası ve köprünün açma-kapama mekanizması gözlenebilir. Kale ve bu bölgeye Tower Hill metro istasyonundan ulaşılabilmektedir.
Thames nehri üzerinde çok sayıda köprü bulunuyor. London Bridge nehir üzerindeki ilk köprü olması bakımından ayrı bir öneme sahip. Köprünün ilk olarak 1. yüzyılda yapıldığı söylenmektedir. Günümüzdeki hali ise 1973 yılında yapılmıştır. (Bundan bir önceki köprü 1968 yılında Amerika'ya satılmış, günümüzde Arizona'da kullanılmaktadır.) Westminster Köprüsü, Blackfriars Köprüsü, Waterloo Köprüsü, Southwark Köprüsü, Millennium Köprüsü, Lambeth Köprüsü nehrin en bilinen köprülerindendir. Nehrin altından geçen araç ve metro tünelleri de bulunmaktadır.
Londra'nın içerisinden geçen, Manş Denizi'nin kolu olan Thames (tems olarak telaffuz ediliyor), kahverengi renkli, İngiltere sınırları içerisindeki en uzun, Birleşik Krallık içerisindeki en uzun ikinci nehir (En uzunu olan Severn nehri, Galler ve İngiltere'nin içerisinden geçiyor). Söylentilere göre ismini ilk çağ dönemindeki Avrupalı Kelt kavminde 'koyu' anlamına gelen 'Tamesas' 'dan alıyor. Rönesans döneminde, Kelt'lerin Yunan kökenli olduğu düşünülerek T ile a arasına h harfini yerleştiriyorlar. Renginin kahverengi olmasının doğal kir ve alüvyonlar dışında asıl sebebi diyatome adlı esmer renkli tek hücreli yosunlar. Nehirde onlarca tür balık yaşıyor. Musluktan akan sular büyük oranda bu nehirden geliyor ve bu suyu mümkün olduğunca arıtmaya özen gösteriliyor. Nehrin karşılıklı duvarlarında ağzında halka olan yeşil renkli aslan heykelleri dikkat çekebilir. Bu heykeller, nehrin suyunun tehlikeli derecede yükselmesini tespit etmede kullanılıyorlar. Halkalar ise acil durumlarda küçük teknelerin bağlanabilmesi için planlanmış. Günümüzde Thames Bariyerleri sayesinde nehrin yüksekliği kontrol altında tutulduğundan bu heykeller daha çok süs amaçlı bulunuyor denebilir.
Nehir üzerinde tur yapmak da mümkün. Westminster Pier'den ve karşısındaki, şehrin ikonik yapılarından London Eye'ın yanından kalkan turlar bulunuyor. Çeşitli tipler için farklı ücreti bulunan turlarda Travel/oyster kart sahiplerine %30 indirim uygulanıyor.
Thames nehri kıyısında, şehrin sembolleri arasındaki London Eye, Londra'yı tepeden görebilmek için turistlerin çoğunlukla tercih ettiği dönme dolaptır. Nehrin güneyinde, açık havada 40 kilometreyi bulan geniş görüş açısıyla vakti / maddi durumu müsait olanların mutlaka görmesi gereken bu yapının biletleri arka taraftaki ayrı bir bina içerisinde satılıyor. Kişi başı ücreti 21,5 pound olan biletlerden alıp uzunca bir sıraya girmek gerekiyor. Sıra beklemek istemeyenler için fasttrack bilet ücretleri 29,5 pound. 32 adet kapsülden birine biniliyor (Londra genelindeki 32 bölgeye ithafen. Numaralandırma 1'den 33'e kadar. Kötü şans getirmemesi için 13 numara atlanmış). Bir kapsül 25 kişinin rahatça sığabileceği büyüklükte. Dileyen, yüklü bir miktar ödeyerek kapsülleri kiralayabiliyor, yarım saatlik bir romantik tur ya da 25 arkadaşlı eğlence odası olarak kullanabiliyor.
Yaklaşık yarım saat süren tur boyunca dönme dolap binerken de inerken de sürekli ağır hızda hareket halinde (saniyede 26 cm). Tepeye çıkınca hangi binanın neresi olduğunu daha rahat görebilmek için bilet gişesinden 1 pound ücreti olan rehberlerden satın alınabilir. Bilet ofisinin olduğu binada kısa bir sinema gösterimi ile 4 boyutlu Londra turu yapılabiliyor.
Söz konusu Londra olunca biraz da müzelerinden bahsetmek gerekecektir. National History Museum, British Museum, National Gallery en meşhur olanları. National Gallery, Trafalgar Meydanı'nda, oldukça merkezi bir konumda yer alıyor. İçerisinde birçok ünlü ressama ait tablolar yer alıyor. National History Museum, girişinde ziyaretçileri karşılayan devasa dinozor heykelinin de işaret ettiği gibi onlarca eskiçağ hayvan iskeletinin yanı sıra içerisinde çeşitli taş - fosil ve doldurulmuş hayvanardan oluşan geniş bir doğa tarihi ziyafeti sunmakta, özellikle çocuk ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Hyde Park yakınlarındaki bu müzeye en kolay South Kensington metro durağından ulaşılabiliyor. Eski çağlardaki eşsiz yapıların, heykellerin, çok sayıda antikanın bulunduğu, Londra'nın en çok ziyaret edilen müzesi ise British Museum. Mısır hiyerogliflerinin çözümünü kolaylaştıran Reşit Taşı (Rosetta Stone), epik şiirler arasında önemli yere sahip Beowulf bu müzede sergilenen ilgi çeken eserlerdendir. Müzeye hemen hemen eşit mesafedeki Tottenham Court Road, Holborn, Russell Square ve Goodge Street duraklarından biri ile ulaşılabiliyor.
Bu müzeler sundukları içeriğin haricinde ücretsiz olmasıyla da dikkat çekiyor. Bu müzeler haricinde Museum of London, Science Museum, National Maritime Museum, Tate Modern, Imperial War Museum, V&A Museum of Childhood müzeleri de ücretsiz ve görülmeye değer yerlerden. Madame Tussauds, Design Museum London, The Guards Museum, London Transport Museum gibi müzeler ise meşhur müzelerden ücretli olanları arasında yer alıyor.
Müzeler haricinde, Londra'daki en önemli kültürel aktivitelerden biri müzikaller. şehirdeki farklı yerlerde her gün, günde iki kez müzikal performansları gerçekleştiriliyor. Müzikaller arasında tercih yapmak ve biletlerini temin etmek için National Gallery'nin arka tarafındaki Leichester Square'de yer alan TKTS ofisine gidilebilir. Gösterilerin ortalama fiyatları 15 pound. Çarşamba günleri çoğu gösteride %50 indirim uygulanıyor.
Londra yemşeyil parklarıyla da meşhur bir şehir. Buckingham Sarayı'na giden ağaçlı yolun sol tarafı St. James Park, saraya varınca sağ taraftaki yoldan ulaşılan Green Park, bu parkın Wellington Kemeri (Arch) çıkışından sonra başlayan geniş yeşillik Hyde Park birbirine bitişik sayılabilecek olanları. Biraz uzakta, Camden bölgesinde Regent's Park'ı da bu bitişik parkların arasına ekleyebiliriz. Bunların arasında şüphesiz en meşhuru olan Hyde Park, içerisindeki Serpentine Gölü, Kensington Bahçeleri (burası ayrı bir park olarak da söyleniyor), Speaker's Corner gibi yerleri ile kalabalığın en yoğun olduğu, bol sincaplı yeşil alandır. Buraya metroyla Hyde Park Corner veya Marble Arch durağından kolaylıkla ulaşılabilmektedir.
Marble Arch durağının olduğu girişte yer alan Speaker's Corner, normalde herhangi bir belirginliği olmayan, Pazar günleri ise herhangi bir kişinin sandalye/tabure üzerine çıkarak konuşma yaptığı bir alan. Bu gelenek 1872 yılından beridir sürmekte. 1866 yılında çıkan, işçi sınıfına seçme hakkı tanınması için düzenlenen eylemde parka girişin polislerce engellenmesinden sonra alınan karar ile yıllardır herkesin özgürce fikirlerini anlattığı bu bölgede zamanında devrimci filozof Karl Marx, ülkenin ilk sosyalistlerinden şair/yazar William Morris, Rus sosyalist devrimci Vladimir Lenin, yazar George Orwell, siyahların hakları savunucularından Marcus Garvey de konuşma yapmış önemli isimlerden.
Şehrin en büyük parkları ise biraz uzakta yer alan Bushy ve Richmond Parkları'dır. Standart turist rotasında yer almayan bölgedeki bu geniş yeşillikler vakti bol olanlarca mutlaka görülmelidir.
Şehrin diğer bir tarihi yapısı Londra Kulesi (Tower of London) adlı kaledir. Başlangıçta Normandiya Dükü William tarafından bir kale olarak yaptırılan bu yapı, daha sonra etrafına hendek ve çeşitli kulelerin eklenmesi ile büyük bir kompleks olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Thames nehrinin kenarındaki bu kale çeşitli dönemlerde balo ve törenlere ev sahipliği yapmış, çeşitli dönemlerde ise savaş esirlerinin tutulduğu, işkence gördüğü ve idam edildiği zindan olarak kullanılmış.
İçerisinde kraliyet mücevherleri, darphane ve önemli devlet arşivlerinin de bulunduğu kale, 24.5 pound ödenerek gezilebilmektedir.
Köprünün açılış saatleri önceden bellidir. Şu adresten programa bakılabilir
Tower Bridge üzerinden şehrin finans bölgesi. Gökdelenler soldan sağa 20 Fenchurch Street, The Leadenhall Building ve 30 St Mary Axe
Kalenin karşı kıyısındaki More London sitesi (City Hall, The Scoop gibi yapıları içerir), şehrin en yüksek binası The Shard ve nehir üzerindeki müzeye çevrilmiş tarihi savaş gemisi HMS Belfast
Thames nehri üzerinde çok sayıda köprü bulunuyor. London Bridge nehir üzerindeki ilk köprü olması bakımından ayrı bir öneme sahip. Köprünün ilk olarak 1. yüzyılda yapıldığı söylenmektedir. Günümüzdeki hali ise 1973 yılında yapılmıştır. (Bundan bir önceki köprü 1968 yılında Amerika'ya satılmış, günümüzde Arizona'da kullanılmaktadır.) Westminster Köprüsü, Blackfriars Köprüsü, Waterloo Köprüsü, Southwark Köprüsü, Millennium Köprüsü, Lambeth Köprüsü nehrin en bilinen köprülerindendir. Nehrin altından geçen araç ve metro tünelleri de bulunmaktadır.
Londra'nın içerisinden geçen, Manş Denizi'nin kolu olan Thames (tems olarak telaffuz ediliyor), kahverengi renkli, İngiltere sınırları içerisindeki en uzun, Birleşik Krallık içerisindeki en uzun ikinci nehir (En uzunu olan Severn nehri, Galler ve İngiltere'nin içerisinden geçiyor). Söylentilere göre ismini ilk çağ dönemindeki Avrupalı Kelt kavminde 'koyu' anlamına gelen 'Tamesas' 'dan alıyor. Rönesans döneminde, Kelt'lerin Yunan kökenli olduğu düşünülerek T ile a arasına h harfini yerleştiriyorlar. Renginin kahverengi olmasının doğal kir ve alüvyonlar dışında asıl sebebi diyatome adlı esmer renkli tek hücreli yosunlar. Nehirde onlarca tür balık yaşıyor. Musluktan akan sular büyük oranda bu nehirden geliyor ve bu suyu mümkün olduğunca arıtmaya özen gösteriliyor. Nehrin karşılıklı duvarlarında ağzında halka olan yeşil renkli aslan heykelleri dikkat çekebilir. Bu heykeller, nehrin suyunun tehlikeli derecede yükselmesini tespit etmede kullanılıyorlar. Halkalar ise acil durumlarda küçük teknelerin bağlanabilmesi için planlanmış. Günümüzde Thames Bariyerleri sayesinde nehrin yüksekliği kontrol altında tutulduğundan bu heykeller daha çok süs amaçlı bulunuyor denebilir.
Nehir üzerinde tur yapmak da mümkün. Westminster Pier'den ve karşısındaki, şehrin ikonik yapılarından London Eye'ın yanından kalkan turlar bulunuyor. Çeşitli tipler için farklı ücreti bulunan turlarda Travel/oyster kart sahiplerine %30 indirim uygulanıyor.
London Bridge üzerinden Thames nehri ve Tower Bridge manzarası
Thames nehri kıyısında, şehrin sembolleri arasındaki London Eye, Londra'yı tepeden görebilmek için turistlerin çoğunlukla tercih ettiği dönme dolaptır. Nehrin güneyinde, açık havada 40 kilometreyi bulan geniş görüş açısıyla vakti / maddi durumu müsait olanların mutlaka görmesi gereken bu yapının biletleri arka taraftaki ayrı bir bina içerisinde satılıyor. Kişi başı ücreti 21,5 pound olan biletlerden alıp uzunca bir sıraya girmek gerekiyor. Sıra beklemek istemeyenler için fasttrack bilet ücretleri 29,5 pound. 32 adet kapsülden birine biniliyor (Londra genelindeki 32 bölgeye ithafen. Numaralandırma 1'den 33'e kadar. Kötü şans getirmemesi için 13 numara atlanmış). Bir kapsül 25 kişinin rahatça sığabileceği büyüklükte. Dileyen, yüklü bir miktar ödeyerek kapsülleri kiralayabiliyor, yarım saatlik bir romantik tur ya da 25 arkadaşlı eğlence odası olarak kullanabiliyor.
Yorulanlar için kapsül içerisinde oturma yerleri de bulunnuyor
Yaklaşık yarım saat süren tur boyunca dönme dolap binerken de inerken de sürekli ağır hızda hareket halinde (saniyede 26 cm). Tepeye çıkınca hangi binanın neresi olduğunu daha rahat görebilmek için bilet gişesinden 1 pound ücreti olan rehberlerden satın alınabilir. Bilet ofisinin olduğu binada kısa bir sinema gösterimi ile 4 boyutlu Londra turu yapılabiliyor.
Söz konusu Londra olunca biraz da müzelerinden bahsetmek gerekecektir. National History Museum, British Museum, National Gallery en meşhur olanları. National Gallery, Trafalgar Meydanı'nda, oldukça merkezi bir konumda yer alıyor. İçerisinde birçok ünlü ressama ait tablolar yer alıyor. National History Museum, girişinde ziyaretçileri karşılayan devasa dinozor heykelinin de işaret ettiği gibi onlarca eskiçağ hayvan iskeletinin yanı sıra içerisinde çeşitli taş - fosil ve doldurulmuş hayvanardan oluşan geniş bir doğa tarihi ziyafeti sunmakta, özellikle çocuk ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Hyde Park yakınlarındaki bu müzeye en kolay South Kensington metro durağından ulaşılabiliyor. Eski çağlardaki eşsiz yapıların, heykellerin, çok sayıda antikanın bulunduğu, Londra'nın en çok ziyaret edilen müzesi ise British Museum. Mısır hiyerogliflerinin çözümünü kolaylaştıran Reşit Taşı (Rosetta Stone), epik şiirler arasında önemli yere sahip Beowulf bu müzede sergilenen ilgi çeken eserlerdendir. Müzeye hemen hemen eşit mesafedeki Tottenham Court Road, Holborn, Russell Square ve Goodge Street duraklarından biri ile ulaşılabiliyor.
Bu müzeler sundukları içeriğin haricinde ücretsiz olmasıyla da dikkat çekiyor. Bu müzeler haricinde Museum of London, Science Museum, National Maritime Museum, Tate Modern, Imperial War Museum, V&A Museum of Childhood müzeleri de ücretsiz ve görülmeye değer yerlerden. Madame Tussauds, Design Museum London, The Guards Museum, London Transport Museum gibi müzeler ise meşhur müzelerden ücretli olanları arasında yer alıyor.
National History Museum üst katından eşsiz bir mimari seyredilebilir
Müzeler haricinde, Londra'daki en önemli kültürel aktivitelerden biri müzikaller. şehirdeki farklı yerlerde her gün, günde iki kez müzikal performansları gerçekleştiriliyor. Müzikaller arasında tercih yapmak ve biletlerini temin etmek için National Gallery'nin arka tarafındaki Leichester Square'de yer alan TKTS ofisine gidilebilir. Gösterilerin ortalama fiyatları 15 pound. Çarşamba günleri çoğu gösteride %50 indirim uygulanıyor.
Londra yemşeyil parklarıyla da meşhur bir şehir. Buckingham Sarayı'na giden ağaçlı yolun sol tarafı St. James Park, saraya varınca sağ taraftaki yoldan ulaşılan Green Park, bu parkın Wellington Kemeri (Arch) çıkışından sonra başlayan geniş yeşillik Hyde Park birbirine bitişik sayılabilecek olanları. Biraz uzakta, Camden bölgesinde Regent's Park'ı da bu bitişik parkların arasına ekleyebiliriz. Bunların arasında şüphesiz en meşhuru olan Hyde Park, içerisindeki Serpentine Gölü, Kensington Bahçeleri (burası ayrı bir park olarak da söyleniyor), Speaker's Corner gibi yerleri ile kalabalığın en yoğun olduğu, bol sincaplı yeşil alandır. Buraya metroyla Hyde Park Corner veya Marble Arch durağından kolaylıkla ulaşılabilmektedir.
Şehrin en güzel parklarında Regent's Park
Hyde Park'taki Serpentine Gölü'nde Nisan - Ekim ayları arasında bot turları yapılıyor
Marble Arch durağının olduğu girişte yer alan Speaker's Corner, normalde herhangi bir belirginliği olmayan, Pazar günleri ise herhangi bir kişinin sandalye/tabure üzerine çıkarak konuşma yaptığı bir alan. Bu gelenek 1872 yılından beridir sürmekte. 1866 yılında çıkan, işçi sınıfına seçme hakkı tanınması için düzenlenen eylemde parka girişin polislerce engellenmesinden sonra alınan karar ile yıllardır herkesin özgürce fikirlerini anlattığı bu bölgede zamanında devrimci filozof Karl Marx, ülkenin ilk sosyalistlerinden şair/yazar William Morris, Rus sosyalist devrimci Vladimir Lenin, yazar George Orwell, siyahların hakları savunucularından Marcus Garvey de konuşma yapmış önemli isimlerden.
Şehrin en büyük parkları ise biraz uzakta yer alan Bushy ve Richmond Parkları'dır. Standart turist rotasında yer almayan bölgedeki bu geniş yeşillikler vakti bol olanlarca mutlaka görülmelidir.
İngiltere denince akla gelenlerin üst sıralarında hiç kuşkusuz; futbol yer alır. Sadece Londra sınırları içerisinde Arsenal, Chelsea, Crystal Palace, Tottenham Hotspur, West Ham United Premier Lig takımları bulunuyor. Fırsat bulup bu maçlardan birine gitmek de meraklıları için ayrı bir deneyim olacaktır.
Londra gez gez bitecek bir yer değil. Oxford ve Regent Caddeleri alışverişin merkezi olan caddeler. Regent Caddesi bitimindeki Piccadily Circus, adeta küçük bir New York Times Meydanı havasında, ışıl ışıl bir bölge. Burası ile Oxford caddesi arasındaki Soho bölgesinde çeşitli restoranlar, alışveriş yerleri ve Chinatown yer alıyor. National Gallery'nin arka kısmı ile Soho arasındaki Leicester Square de restoran ve pub bakımından oldukça zengin bir bölge. Buranın az doğusundaki Covent Garden da turistlerin yoğun olduğu alışveriş/yeme-içme yerlerinden. Regent's Park civarındaki Camden Market de yeme-içme-alışveriş için mutlaka uğranması gereken bir bölge. Buradaki Camden Lock ve Stables marketleri mutlaka, özellikle Pazar günleri ziyaret edilmeli. Buranın üst kısmındaki Abbey Road, Beatles grubu üyelerinin geçtiği yaya geçidiyle meşhur. (Burayı karşıdan karşıya geçerken fotoğraf/selfie çeken çok sayıda insanı görünce anlayacaksınız) Hyde Park tarafında, Knightsbridge bölgesindeki Harrods, şehrin sembol alışveriş merkezi. Filmiyle ve karnavalıyla meşhur olan Notting Hill semti, şehrin ünlü kilisesi St. Paul Katedrali ve bitişiğindeki Paternoster Square, yine bu bölgedeki The Monument da ilgi çekici yerler arasında. Katedral gereksiz derecede pahalı olduğundan görülmese de olur (giriş fiyatı gişede 18 pound, internetten 15,5 pound). The Monument, şehirdeki 1666 yılındaki büyük yangının anısına dikilmiş. 4 pound ücret ödeyerek London Bridge'in kuzey ucunda yer alan bu anıtın tepesinden şehir manzarası izlenebilir. Köprünün diğer ayağının olduğu yerdeki Borough Market'te de çok çeşitli yiyecekler bulunabilir. Şehrin iş merkezlerinin yoğunlukla yer aldığı Canary Wharf'ta iş saatleri içerisinde çok sayıda takım elbiseli insan görmek mümkündür. Başlangıç meridyenin geçtiği varsayılan Greenwich de biraz uzak olsa da Londra sınırları içerisinde görülebilecek yerler arasındadır.
Şehrin en renkli yerlerinden Piccadily Circus
Camden'daki Camden Lock Market'teki yemek yerleri.
Stables Market, Camden'da Lock Market'in bitişiğinde.Burası Camden Lock Market saat 18 gibi kapandıktan sonra daha da kalabalıklaşıyor. Camden bölgesinin müdavimlerinden Amy Winehouse heykeliyle de ilgi çekiyor.
Soho'daki Chinatown bölgesi
Borough Market
Fish and chips için genelde morina, mezgit ya da pisi balığı tercih ediliyor
Abbey Road'da yürüyen insanlar bazen trafiğin tıkanmasna sebep oluabiliyorlar
Şehirde bu kadar çok görülecek yer varken doğal olarak toplu taşıma da oldukça gelişmiş durumda. Bu siteden metro/tren ve otobüslerin kalkış saatleri ve varılacak yere ortalama süre hesaplanabilir. Metro her türlü turistik bölgeye ulaşmak için yeterli olsa da şehrin meşhur çift katlı kırmızı renkli otobüslerine de binerek yolculuk yapılmalı. Metrolarda yolcuların çoğunun gazete okuduğu dikkat çekebilir. Çoğu istasyon girişlerinde ve meydanlarda ücretsiz günlük gazeteler (Metro newspaper, London evening standard) dağıtılmaktadır. Metrolarda her durakta "mind the gap between the train and the platform" anonsu o kadar yerleşmiş ki bu sözün magneti ve bardakları çoğu alışveriş mekanlarına göze çarpacaktır.
Londra'da yerel yemek kültürü pek yok ancak farklı kültürlere ait türlü türlü restoranlar mevcut : Pakistan - Çin - Hint - Vietnam - Endonezya gibi mutfaklardan yemekler yenebilir. Buralarda fiyatlar 10 ile 20 pound arasında değişmektedir. Daha uygun fiyatlı ve nispeten yerel olan fish and chips de yeterince doyurucudur. Fiyatı yaklaşık 7 pound. Yemek yemek için Camden Lock, Stables, Borough Market ve Covent Garden tercih edilebilir. Buralarda 5-10 pound arasında güzel ve doyurucu yiyecekler bulunuyor. Kahvaltı için omlet - domuz sosisi - soslu kuru fasulye - mantar - black puddingden (adına kanmayın, domuz kanı içeren, tuzluya yakın yumuşak yiyecek) oluşan tabak ve sütle servis edilen İngiliz çayı tüm Britanya'da olduğu gibi burada da meşhurdur.
Londra trafiğin tersten akması buna alışık olmayan turistler için başta zorluk çıkarıyor gibi görünse de trafiğin yoğun olduğu bölgelerde yol üzerlerinide yer alan "look right" "look left" yazıları yol gösterici olabiliyor. Diğer bir problem prizler. Prizler ülkemizde kullandıklarımızdan farklı olarak 3 girişli. Çoğunlukla alttaki ikiliyi zorlayarak ek bir aparat olmadan elektrikten faydalanılabilir. Yine de bir tane dönüştürücü temin etmekte fayda var.
Londra için alınan Birleşik Krallık vizesi ile İskoçya'ya da girilebildiğinden bu gezi sonrasında bir sonraki durak genelde İskoçya olmaktadır. Eğer Londra'daysanız ve AB ülkelerine giriş engeliniz yoksa uçak yerine Manş tüneli üzerinden Fransa'ya ulaşmayı da tercih edebilirsiniz.
Londra için alınan Birleşik Krallık vizesi ile İskoçya'ya da girilebildiğinden bu gezi sonrasında bir sonraki durak genelde İskoçya olmaktadır. Eğer Londra'daysanız ve AB ülkelerine giriş engeliniz yoksa uçak yerine Manş tüneli üzerinden Fransa'ya ulaşmayı da tercih edebilirsiniz.
0 yorum:
Yorum Gönder