Polonya'ya 500 yıl boyunca başkentlik yapmış, ülkenin tarihi ve kültürel açıdan en önemli şehirlerinden, Küçük Polonya Voyvodalığı'nın başşehri : Krakow.
Şehre ulaşım için ülkemizden doğrudan uçuş bulunmuyor. Tek aktarmalı uygun uçuşlar tercih edilebileceği gibi, Varşova'ya geldikten sonra tren veya otobüslerle de şehre ulaşılabilir. Varşova'dan Krakow, 4 saatlik bir otobüs veya 2,5-3 saatlik bir tren yolculuğu mesafesinde bulunuyor. Bilet fiyatları otobüslerde 30-40 zloti arasında, ucuzluğu bakımından tercih edilebilir. Bunun için Varşova'daki Wilanowska bölgesine gitmek gerekiyor. Tren istasyonu ise şehir merkezinde. Tren fiyatları bilet sınıfına, tren tipine göre değişiyor. Otobüs biletinin iki katından daha ucuza bilet bulmak pek olası değil. Biletler istasyondaki gişelerden alınabiliyor. Varşova ile ilgili faydalı olabilecek bilgilere
şu adresten ulaşılabilir.
Krakow merkezinde yani Stare Miasto (Old Town) olarak bilinen bölgede gezilecek yerler, eski Kraliyet yolu rotası üzerinde bulunuyor : Barbakan, Rynek Glowny (Market Square) ve Wawel Castle. İstasyondan indikten sonra şehrin en büyük alışveriş merkezi Galeria Krakowska'nın karşısındaki ara sokaktan yürüyerek, yeşil kubbeli St. Florian's Kilisesi'ne varılabilir. Avusturya'nın büyük kısmının ve Polonya'nın koruyucu azizi olarak bilinen St. Florian'ın anısına inşa edilmiş kilise, Wavel tepesinie uzanan Kraliyet yolunun başlangıcı olarak öneme sahiptir. Kilisenin karşısından, şehrin savunma kulesi Barbakan duvarları görünmektedir. Bu iki yer arasındaki alan Plac Jana Matejki (Jan Matejko Square) olarak bilinir. Jan Matejko, Polonya'nın en ünlü ressamlarındandır.
Plac Jana Matejki üzerinde Grunwald Anıtı yer alıyor. Anıt, Polonya-Litvanya kuvvetlerinin Töton Şövalyeleri'ni Grunwald Savaşı'na mağlup etmesi anısına dikilmiş
Krakow'un eski şehir merkezi, 3 kilometre uzunluğunda surlarla çevrili, onlarca kulesi ve çok sayıda girişi olan, dışı hendeklerle kaplı korunaklı bir bölgeymiş. Şehrin modernizasyon çalışmaları sırasında bu tarihi yapıların çoğu yıkılmış, günümüze surların bir kısmı, Brama Floriańska (Florian Gate) kapısı, kapıyı koruyan Krakow Barbakanı ve birkaç kule kalmış. Old Town'u çevreleyen surların yerine Planty Park olarak bilinen şehir parkı yapılmış. Yıllarca şehrin savunmasında büyük önemi olmuş barbakan günümüzde yaz konserleri ve tiyatro etkinliklerine ev sahipliği yapıyor, ayrıca turist ziyaretine de açık. Florian Gate, adını karşısındaki St Florian kilisesinden alıyor. Osmanlı saldırılarından korunmak için yapıldığı belirtilen kapı, ünlü Ulica Floriańska w Krakowie (Floriańska Street) Caddesinin girişi konumunda bulunuyor.
Barbakan'dan Old Town girişi görünümü. Kapının Floriańska Caddesi'ne bakan yüzünde yangına su döken Roma askeri olarak betimlenmiş St Florian kabartması yer alıyor. St Florian, Avusturya ve Polonya'nın koruyucu azizi olmasının yanı sıra itfaiyecilerin de koruyucusu olarak biliniyor.
Çok sayıda restoran, otel, döviz bürosu ve alışveriş mağazasının bulunduğu Floriańska Caddesi'nin bitiminde, şehrin ünlü meydanı Rynek Główny (Main Square) yer alıyor. Meydanın girişinde tüm haşmetiyle Kościół Mariacki (St. Mary Bazilikası) görünmekte. Birbirinden 12 metre farklı yükseklikle olan iki kulesinden uzun olanı (Mariacki Kulesi olarak da geçiyor) yıllarca şehrin gözetleme kulesi olarak kullanılmış. Ayrıca bu kulenin üst penceresinden saat başı dört kez arka arkaya trompet sesi duyulmakta. Hejnał Mariacki (St. Mary's Trumpet Call) adlı bu Krakow marşı eski bir geleneğin yaşatılması için çalınıyor. Trompet sesi, şafak ve alacakaranlık vaktinde şehir kapılarının açılıp kapanmasını, yangınlarda ve şehrin istilasında uyarı sinyali olarak kullanılmaktaydı. Kuledeki bir görevli her saat başı dört farklı yöndeki pencereden 4 kez bu marşı çalmakta, her çalışında marş sona ermeden çalmayı bırakmakta ve çevresine el sallamaktadır. Marşın yarım bırakılma sebebi olarak çeşitli efsaneler bulunur. Bunlardan en çok kabul göreni, Moğol istilası sırasında şehir kapılarının kapanması için trompeti ile Hejnał Mariacki çalan askerin, marşı bitiremeden boğazına saplanan okla ölmesidir. Diğer bir inanışa göre ise şehrin diğer kuleleri ile düet şeklinde çalınan marşın, diğer kulelerin yıkılması ile yarım kalmasıdır. Bazilikanın ibadete açık ve turistik olmak üzere iki girişi bulunmakta, turistik kısıma ücretle girilmektedir. İçerideki Great Altar görülmeye değerdir. Yaz sezonunda bazilikanın kulesi de ücret karşılığında ziyaretçilere açıktır.
Rynek Główny, yapıldığı çağda Avrupa'nın en geniş meydanlarından biriymiş. Günümüzde kimi zaman konserlerin düzenlendiği, kimi zaman da yemek alanları ve şekerlemecilerin bulunduğu meydanın tam ortasındaki Sukiennice (Cloth Hall) binası, tarihteki bilinen en eski alışveriş merkezlerinden biri. Çeşitli tekstil ürünleri, takılar, ahşap oymalar, cam süsler ve daha birçok türlü hediyelik eşyalar için göz atmakta fayda var. Sukiennice'nin diğer kısmında ise Wieża ratuszowa (Town Hall Tower) yer alıyor. Kule günümüzde Krakow Tarih müzesinin bir bölümü olarak ziyarete açık. Ayrıca tepesine çıkılarak 70 metre yükseklikten şehir manzarası izlenebilir. Meydanda yapılabilecek bir diğer etkinlik ise faytonlara binerek şehri turlamak ya da Kościół Mariacki yanındaki ücretsiz rehberli yürüyüş turlarına katılmaktır.
Meydanda, Sukiennice ile Kościół Mariacki'nin ortasında, Adam Mickiewicz anıtı yer almakta. Polonya'da doğmuş, İstanbul'da ölmüş olan, Polonya'nın bağımsızlığı için yıllarca çabalamış olan bu ünlü şair anısına dikilen anıt, merkezdeki en bilinen buluşma noktasıdır. Mickiewicz'in Polonya direnişini örgütlemek için geldiği İstanbul'da yaşamını yitirdiği ev ise müzeye çevrilmiştir.
Kraliyet yolu üzerindeki son durak ise Wawel tepesi ve buradaki Wawel kalesi. Buraya ulaşmak için Floriańska caddesinin devamı sayılabilecek Grodzka caddesini boylu boyunca yürümek gerekiyor. Cadde tarihi bir döneme de tanıklık etmiş olduğundan üzerinde Kościół ŚŚ Piotra i Pawła (Saints Peter and Paul Church), Kościół św. Andrzeja (St. Andrew's Church), Kościół św. Marcina (St Martin's Church), Kościół św. Idziego (Church of St. Giles) gibi farklı mimarilerde kiliseler yer alıyor. Saints Peter and Paul kilisesinin karşısındaki Mary Magdalene (Magdalalı Meryem - İsa'nın destekçilerinden olduğu söylenir) meydanından Grodzka caddesine paralel olan Kanonicza caddesi de kraliyet yolu içerisinde yer alıyor. Cadde bitiminde Krakow'un ünlü Wawel kompleksi görünecektir. Eski tarihte kraliyet üyelerinin ikamet ettiği Zamek Królewski (Kraliyet Sarayı), kralların taç giyme ve cenaze törenlerine ev sahipliği yapan Katedra Wawelska (Wawel Katedrali) ve kraliyet eşyalarının sergilendiği müzelerin yer aldığı Wawel tepesi, Krakow'un en eski yerleşim yerlerinden biri.
Wawel Katedrali ve hemen yanındaki Kraliyet Sarayı girişi. Wawel tepesine giriş ücretsiz olsa da içerisindeki yapılar için ayrı ayrı bilet satılıyor. Katedrale giriş ücretsiz ancak katedraldeki mahzen, müze ve kule için bilet gerekiyor.
Wawel tepesinden, Polonya'nın ünlü Vistül nehri eşliğinde şehrin manzarası da izlenebilmektedir. Tepenin Vistül nehrini gören kısmında, kalenin dışına nehir kenarına inen bir merdiven bulunuyor. Girişindeki otomattan 3 zloti ücret ödeyerek bu merdivenlerden inilerek Smocza Jama (Smok / Dragon's Den) mağarasına inilmektedir. Mağaranın Smok Wawelski adındaki Wawel ejdarhasının yuvası olduğuna inanılır. Bir rivayete göre ejderha, civardaki hayvanları yiyor ve yerel halkın yaşamını zorlaştırıyor, kendisini öldürmeye gelenleri de ateşiyle yakıyormuş. Bu durum karşısında Kral Krakus, oğulları Lech ve 2. Krakus'tan ejderhayı öldürmelerini istiyor. Oğulları da ejderhayı içi sülfür dolu bir hayvan ölüsü ile besliyorlar ve ejderha ölüyor. İki kardeş, ejderhayı öldürme onurunu kimin hak ettiğini tartışırken Lech, 2. Krakus'u öldürüyor ve bunu ejderhanın yaptığını söyleyerek kral oluyor. Bir süre sonra yeni kralın yalanı ortaya çıkıyor ve Lech şehirden kovuluyor. Şehre, ölen kardeş Krakus'un adı veriliyor. (Başka bir rivayette ise kral ejderhayı öldürene kızını vereceğini duyuruyor. İlan sonrası şövalyeler şanslarını deniyor ancak ejderhayı öldürmede başarısız oluyor ve ölüyorlar. Krakus -ya da Krak- adında bir ayakkabıcı çırağı, içine sülfür koyduğu ölü bir hayvanı ejderhanın mağarasına bırakıyor. Ejderha, tuzak hayvanı yiyor ve bir süre sonra midesindeki sülfür alev alıyor, yanmayı durdurmak için hemen nehirden bolca su içen ejderha bir süre sonra şişkinlikten ölüyor. Krak da prensesle evleniyor ve kralın ölümünden sonra yeni kral oluyor. Wawel tepesine bir kale inşa ettiriyor, tepenin çevresine insanların yerleşmesiyle şehir kuruluyor ve buraya Krakow adı veriliyor. Efsanenin benzeri senaryolarda daha pek çok türevi bulunuyor.)
Şehirde bu kadar efsanesi dolaşan, hatta bazılarına göre şehrin adının verilmesinde de payı olduğu düşünülen bu ejderhaya ait olduğuna inanılan kemikler Wawel katedrali girişinde asılı bulunuyor. Bu kemiklerin yere düşmesi durumunda dünyanın yok olacağına dair bir inanış var. Smocza Jama'dan Wawel tepesinin dışına çıkıldığında ise Vistül nehri kenarında Pomnik Smoka Wawelskiego olarak bilinen Wawel ejderhası heykeli bulunuyor. Bu heykel özellikle turistlerin oldukça ilgisini çekiyor.
Smocza Jama'nın metalden heykeli her beş dakikada bir ağzından alev püskürtüyor. Ayrıca SMOK yazıp 7168'e mesaj atarak da manuel olarak alev tetiklenebiliyor
Krakow'da tarihi kraliyet yolu bölgesi haricinde görülmesi gereken yer 2. Dünya Savaşı'nın en dramatik yerlerinden biri : Auschwitz Kampı. Bölgeye şehir merkezindeki otogardan Oświęcim minibüsleri ile 12 zloti ödeyerek ortalama 75 dakikada ulaşılıyor. Minibüs ayakta yolcu alması bakımından kötü gelebilir. Otobüs ile benzer sürede 14 zloti ile ulaşım sağlanıyor. Trenlerle de ulaşım mümkün ancak yolculuk daha uzun sürecektir. Şehir merkezinden Auschwitz'e turlar da düzenlenmektedir.
Lehçede "aydınlanmış yer" anlamına gelen Oświęcim şehrinin Almanca karşılığı Auschwitz. Almanların 2. Dünya Savaşı sırasında kurduğu onlarca kamptan en bilinenleri burada yer alıyor. Almanca telaffuzu "Auf Schweiz" (İsviçre'ye) kelimesine yakın olduğu için buraya gönderilenlerin savaştan uzaklaştırıldığı düşünülüyormuş başlarda, tabi zamanla işin aslı ortaya çıkmış. 1 milyondan fazla insan buradaki kamplarda öldürülmüş. Kamp temel olarak birbirinden birkaç kilometre uzaklıktaki üç kısımdan oluşuyor : Auschwitz I, Auschwitz II (Birkenau) ve Auschwitz III (Monowitz).
Monowitz kısmı çoğunlukla Almanların sentetik kauçuk ve sıvı yakıt üretimi için kurdukları fabrikalar için kullanılmış ve esirler buraların inşasında ve işlemesinde kullanılmış. Çalışamayacak duruma gelenler hastalanarak ölmüş veya öldürülmüş. Savaş bitmeden hemen önce esir kayıtları yok edildiği için tam sayı bilinmese de 10 bin ile 40 bin arasında kölenin bu kamp koşullarında öldüğü söyleniyor. İş göremez duruma gelen esirlerin ölümü çoğunlukla silahla vurularak, zehirli iğne enjekte edilerek veya Birkenu kampında gaz çemberlerine sokularak gerçekleşmiş. Savaş sonrası bu bölgedeki fabrikaların çoğu boşaltılıp bir kısmı yıkılsa da günümüzde yenilenmiş olarak farklı amaçlarla çalışmaya devam ediyor. Bölgedeki esir kamplarından geriye az sayıda yapı kaldığı için Monowitz ziyaret bölgesi olarak geçmiyor. Bu yüzden Auschwitz denince akla Auschwitz I ve Birkenau geliyor.
Auschwitz I ve Birkenau ziyaret saatleri değişken. Sabah 8.00'de başlayan girişler sezona göre 14.00 ile 19.00 arasında sona eriyor. Güncel ziyaret saatleri için
şu adrese bakılabilir. Auschwitz I kampı girişinde bilet gişesi bulunuyor. Yoğun ziyaretçi talebinden dolayı Saat 10.00 ile 15.00 arası sadece rehberli turlarla ziyaret mümkün. Bu saatler haricinde gişelerde ücretsiz olarak temin edilebilecek biletlerle kamp ziyaret edilebiliyor. Kamp içerisine büyük boy çanta sokulmuyor. Çantalar girişteki gişelere 3 zloti karşılığında teslim edilebiliyor.
Auschwitz I içerisindeki binalar savaş öncesinde Polonya askerleri için inşa edilmiş. Toplama kampı yapılacağı zaman yeniden düzenlenmiş, çevresi bölgeden kaçışları engellemesi için elektrikli tellerle çevrilmiş. Kampa çeşitli bölgelerden trenlerin hayvan taşınan vagonlarında gelen çoğu Yahudi olmakla birlikte aralarında çingenelerin ve eşcinsellerin bulunduğu esirler, eşyalarına el konulduktan sonra içeri alınıyormuş. Bu süreçte, ölüm meleği lakaplı doktor Josef Mengele önderliğindeki subaylar, tutsakları çalışıp çalışamayacak ve deneylerde kullanılacaklar olarak sınıflandırıyormuş. Bu işlemlerin ardından esirler kampın asıl girişine yönlendiriliyorlarmış.
Diğer bazı toplama kamplarında olduğu gibi "Arbeit Macht Frei", yani 'çalışmak özgür kılar' tabelasıyla giriliyor Auschwitz I kampına. Bir Alman yazarın romanında geçen bu cümle yıllar sonra Almanya'daki işsizliğin önüne geçmek için bir siyasi slogan olarak kullanılmış. Sonraları ise bazı toplama kamplarının girişine olduğu gibi buraya da bu yazı asılmış.
Auschwitz I Kampının girişindeki ünlü yazıda B harfi ters duruyor. Bunun sebebinin, tabelayı yapan tutsakların kendilerine yapılan zorbalıkları simgelemesi olduğu söyleniyor. Günümüzdeki tabela orijinalinin kopyası. Çalınan orijinali ise bulunmuş ve müzede sergileniyor.
İş göremez olarak sınıflandırılanlar ve kampta sonradan hastalananlar doğrudan gaz odalarına götürülerek Zyklon B adlı, tarım alanında böcekleri öldürmek için kullanılan ilaçla öldürülmüş. Çığlıkları duyulmasın diye de odaların başında gürültülü makineler çalıştırılmış. Cesetler başlangıçta toplu mezarlara atılırken ölü sayısnın artması ile kampa krematoryum inşa edilmiş ve öldürülen esirler işe yarayabilecek saç, diş vb kısımları alındıktan sonra burada yakılmış. Yakılan cesetlerin külleri ve yakım sırasında çıkan yağlar da değerlendirilmek üzere toplanmış. Yağ ve küllerinden sabun ve toprak dolgusu, saç ve dişlerden ise ayakkabı ve toka gibi gereçler yapılmış.
Çalışabilir durumdaki esirler traş edilip, bit kontrolünden geçirilerek üzerlerine damgalanan numaralarıyla fotoğraf çekilmelerinin ardından zor koşullar altında kendilerine verilen görevleri yerine getirmişler. Kadınlar genellikle giysi imalatı ve yemek işlerinde çalışmışlar. Erkekler de inşaatlarda, madenlerde ve Monowitz'deki işlerde çalışmışlar. Çoğu da hastalanarak veya zayıf düşerek diğer esirlerle aynı sona maruz kalmış.
Auschwitz I'deki krematoryumun içi. Kampın yöneticiliğini yapan Rudolf Höss, savaş suçlusu ian edildikten sonra bu binanın dış kısmında idam edilmiş.
Denek olarak kullanılan esirler de çeşitli işkencelere uğramış. Doktor Josef Mengele esirleri kimi zaman iç organları patlayana kadar basınçlı odalara tutmuş, kimi esirleri de ne kadar soğuğa dayanabileceklerini görmek için donup ölene kadar soğuk odalara koymuş. Renkli gözlü ırk yaratmak için insanların gözlerinde de denemeler yapan, cücelere ve ikizlere karşı da ayrıca denemeleri olan Josef Mengele, akla hayale gelmeyecek diğer yöntemleriyle daha sonraları savaş suçlusu ilan edilmesine rağmen ülkeden kaçarak ölene kadar yakalanamamış.
Kamptaki bloklar tutsakların barınmaları veya hapishaneler olarak kullanılmış. 1–3, 12–14, 22–24 blokları başta Sovyet esirlerinin tutulduğu yerlermiş. Bir dönem ise 1-10 arası bloklar kadın esirlere ayrılmış. 10. blok, esirler üzerinde denemeler yapmak için kullanılmış. Ölüm bloğu olarak bilinen 11. blok bölgedeki ana hapishane olarak biliniyor. Burada çeşitli işkence yöntemleri (karanlık odalarda günlerce tutularak, tek kişinin sığabileceği bölmelerde dört kişi yine günlerce ayakta bekletilerek vb) uygulanarak esirler cezalandırılmış. Buradaki esirler gündüzleri ise çalışmaya zorlanmış. 11. Blok, gazla ilk defa infazların yapıldığı bina olarak da biliniyor. 19, 20 ve 21. bloklar, hasta esirlerin tutulduğu bloklarmış. Hızla iyileşemeyenler, kalplerine vurulan zehirli iğnelerle infaz edilmişler. 10. ve 11. bloklar arasında bulunan ölüm duvarın önünde esirlerin bir kısmı kafalarının arkasından vurularak öldürülüyormuş.
Günümüzde bu bloklar ziyarete açık. Kamplarda tutulanların kaldıkları odalar, tuvaletler, Zyklon B ilacının tutulduğu kaplar, esirlerin bavulları, gözlükleri, saçları, ayakkabıları, duvarlarda mahkumların fotoğrafları görülebilir.
Kamp esirlerinin meşhur pijamaları
Esirlerin kapma girişte alıkonulan ve bir daha göremedikleri valizleri. Üzerlerinde kime ait olduğuna dair yazılar bulunuyor
Kamplardaki hiç de steril olmayan tuvaletler
Auschwitz I kampına gelen on binlerce esirin çoğu infaz edilmiş ancak kamptaki esir sayısı gün geçtikçe o kadar artmış ki zaten kapasitesinin çok üstünde kişinin olduğu binalar yetersiz kalmış. Bu sebeple ikinci ve ilkine göre 20 kat daha büyük kamp, ana kamp Auschwitz I'in 3 km uzağındaki Birkenau inşa edilmiş. Başta Sovyet savaş esirlerinin tutulması için düşünülen kamp kısa süre içerisinde infazların merkezi olmuş. Kampta bulunan 200'den fazla ahşap bloğun çoğu savaştan sonra yok edildiğinden günümüzde restore edilmiş halleri ve bazı tuğla bloklar ziyaretçilere açık. Birkenau'ya Auschwitz I'den yarım saatte bir kalkan otobüslerle ücretsiz olarak ulaşılabiliyor. Kamp içerisi de ücretsiz olarak gezilebiliyor.
Kamplardan kaçmaya çalışanlar da olmuş. Kaçanların çoğunluğu yakalanarak kurşuna dizilmiş, yakalanamayanların yakınlarına ise işkenceler uygulanmış. Auschwitz'de nelerin yaşandığı da kamptan kaçanlar sayesinde dünyaya duyurulmuş. Savaşın bitimine yakın, Sovyetlerin Auschwitz'e girmelerinden 10 gün önce kamplardaki krematoryumlar imha edilmiş, kalan esirlerden yola çıkabilecek olanları kış soğuğunda uzunca bir yürüyüşe maruz kalmış. Bu sırada da çok sayıda kişi koşullara dayanamayarak yaşamını yitirmiş ve kampın son katliamı da bu şekilde gerçekleşmiş. Savaş sonrası bu kamplarda görevli olanların çok küçük bir kısmı yargılanabilmiş. Auschwitz'de yaşananlar çeşitli filmlere de konu olmuş. The Grey Zone, Playing for Time ve Triumph of the Spirit bunlardan bazıları.
Auschwitz I ve Birkenau bölgelerinin sanal turu için
şu adrese bakılabilir.
Krakow, Polonya'da turistik olarak en zengin şehir. Şehir merkezi ve toplama kampı için bir gün yetse de en az bir gün daha ayırıp Stare Miasto bölgesi dışındaki semtler (özellikle yahudi mahallesi Kazimerz) gezilebilir, ünlü tuz madenlerine düzenlenen turlara katılınabilir.